Yayınlanma tarihi: 15 Mayıs 2015 – Yeni Özgür Politika (internet sitesi arşivine erişim bulunmamaktadır)
Ne kadar çok anmamız, ne kadar çok unutmamamız gereken şey var. Her ay bir kaç özel gün. Yasları hakkıyla tutulamamış, hesapları kapanmamış, helallik alınmamış onlarca dostumuz. Tekrar tekrar üstümüzdeki haklarını hatırlayıp, isimlerini saymamız gerekenler. Deniz Gezmişler, Soma madencileri… Üstelik her gün aralarına yenileri ekleniyor. Serêkaniyê şehitleri, kadınlara karşı iç savaşta yitenler, yeni yeni katledilen işçiler.
Anmaların bu kadar çok olması, tüm kamusallıkların anmalarla üretilip, yeniden üretilmesi, her anmanın bir meydan muharebesine dönmesi, Tükiye’de hastalanmış toplumsallığımızı gösteriyor bir yanıyla. AKP “millet” dediğini daralttıkça, devlete bağladıkça, biçimlendirip herkesten kopardıkça, millet alanının dışında kalanlara kendi törenlerini gerçekleştirmek, kendi kimliklerini hafızalarını icra etmek dışında bir yol kalmıyor. Bu dışarıda kalanları birleştirmek, birbirleriyle ilişkilendirip diyaloğa geçirmek, millet bloğunu sarsmak da sürekli HDP’nin yapması gereken bir iş halini alıyor.
Türkiye devleti ve AKP aslında defalarca bahsi geçen hakikat komisyonunu kurmayarak, niyetinin aksine, devletten ve hükümetten ve temsil ettiğini iddia ettiği milletten bağımsız bir dolu hakikat hareketi doğuruyor. Bunları birleştiren, ortak tarihi ve ortak bir gelecek tahayyülünü yaratmaya çalışan tek siyasal partinin HDP olması, bölücülükle, ihanetle suçlanmış Kürt Özgürlük Hareketi, sol hareket, feminist hareket vs. olması ne kadar ilginç bir tarihsel ironi.
Bu ironinin istatistiklerde dahi dışa vurumunu görüyoruz. Bundan bir kaç yıl önce söylense kim inanırdı? Seçim anketlerinde yüzde on görünen kararsızların üçte biri MHP ve HDP arasında kararsız. Reel politika açısından bakarsanız denebilir ki AKP’den kaçan ve bir arkadaşın deyimiyle matematikteki sabit pi sayısı haline gelerek bir türlü oylarını arttıramayan CHP’ye birçok tarihsel sebeple asla yaklaşmayanlar, kendilerine geçici de olsa bir ev arayışındalar. Eskiden olsa bu evin çarçabuk MHP olacağını düşünürdük. Ama MHP’nin artık tarih dışı kalmış ve kıstlayıcı milliyetçi anlayışı ve hele hele çözüm sürecine savaş çığırtkanlığı ile yaklaşışı, insanları kendi uzağına düşürüyor.
HDP ise tabii ki AKP’den kaçan Türklerin henüz kolayca ev diyemeyecekleri bir yer. 1990’ları yaşamamış olan gençler için, o dönemin zehrini içmemişler için HDP daha kolay ikna edici olabiliyor. Ancak birçokları henüz 40.000 küsur kişinin öldüğü savaşı ve o savaş sırasında devlet tarafından içlerine ekilmiş kin tohumlarını unutmaya hazır değil.
Bu üçte biri HDP lehine ikna etmek kısa dönemde mümkün olmasa da, Türkiye sosyolojisini düşünmek için önemli bir veri ile karşı karşıyayız. Kendini yeni “millet”in içinde hissedemeyenler, eski “milleti” de pek istemiyorlar demek ki. Demokratik ulus kavramı biz istesek de istemesek de, bu topraklarda yeşermeye başladı demek ki. Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin vb. demokratik ulus kimliğine seslenmek de HDP’ye düşüyor ne ilginç. Kim derdi ki Türklük dahi kurtuluşunu Kürt siyasi hareketinin kavramlarında bulacak?
Hafıza kadar, gelecek rüyalar da önemli siyasette. Üç hafta kaldı. Bizi bekleyen geleceğin güzelliklerinden söz etmenin tam zamanı.
Üstelik yapılan araştırmalar şimdiye kadar HDP çizgisine oy vermemiş Kürtlerde başlayan yeni hareketlenme ve yakınlaşmanın da, başka grupları içermeye başladıkça, gelecekten ve dünyanın geniş coğrafyasından bahsettikçe arttığını gösteriyor.
Geçmişten bahsetmek, geçmişi düşünerek birbirimizle ilişkilenmek konusunda çok şahane işler yapıldığı ve başarılar kazanıldığı kesin. Evimizin sağlam temelleri böyle atılabiliyor ancak. Şimdi gelecekten bahsederek ve hafızamızı aşan, coğrafi sınırlarımızı aşan, bedenimizin sınırlarını aşan siyasetler geliştirerek mahallelerimizi kuruyoruz. Büyük insanlık diyerek tüm dünyayı ve ahreti kucaklıyoruz.