Feministler açısından baktığımızda “bir kadın devrimi nasıl olur?” sorusu, üzerinde çok da düşündüğümüz bir şey olmadı. “Devrim,” geleneksel tarih yazımında tekelini erkeklerin elinde bulundurdukları bir süreç olarak tariflenegelmiş olduğu için “devrim” sözüne zaman zaman alerjimiz olduğu bile söylenebilir. Feminist yazın ve eylem bir yandan toplumun en ince kılcal damarlarını eleştirecek müthiş bir düşünsel birikimi oluştururken, bir yandan da (özellikle örgütleme konusunda) topyekün bir toplumsal dönüşümün öncü kadrosu olmaya talip olmayı red etti. Bir devrim programı, bütüncül bir paradigma, toplumsallaşma stratejileri belirlemek yerine, dünyaya feministçe bakmanın açtığı gizemli kapıların ardındaki ilişkilerin ve zenginliğin peşine düşmeyi tercih etti. Şimdi ise yeni bir durumla karşı karşıyayız: yanı başımızda yaşanan Rojava örneği, bizi toplumsal devrim ve kadın özgürleşmesi hakkında yeniden düşünmeye davet ediyor. Özgürleşme ve özneleşme, toplumsallaşma ve güçlenme arasındaki gel-gitli ilişkileri derinlikli tartışmamızı gerektiriyor.
Rojava Kadın Devrimi’ni Kürt Özgürlük Hareketi’nin genel paradigmasından ayrıştırarak anlamak mümkün değil. Artık hepimize vakıf olduğu üzere, Kürt Özgürlük Hareketi (KÖH), tarihin dinamosunu devletleşen ve merkezileşen iktidar ile özgürleşen ve özerkleşen toplum arasındaki mücadele olarak tanımlıyor. Kapitalizm, ulus devlet ve ataerkilleşme, emekçiden (doğadan), halktan ve kadınlardan kendilerini üretme ve yeniden üretme araçlarını alıyor, bunlara el koyuyor. Devrim işte bu araçların asıl sahiplerine örgütlü ve bir program çerçevesinde iade edilmesi demek.
Yine bu paradigmaya göre topluluklar, özgür olmak için yeme/içme, üreme ve savunma araçlarını ellerinde tutmalı, deyimi yerindeyse kimseye kaptırmamalılar. İşte burada kadınların ve toplulukların özgürlüğü kesişiyor. Çünkü bu araçların her hangi bir zümre ya da merkezde birikmemesini sağlayacak olan kadın örgütlenmesi. Kadın örgütlenmesi, erkeklerin sürekli merkezileştirmeye, el koymaya çalıştığı ve ulus devlet ve kapitalizme de ilham veren eylem ve düşüncelerini engelliyor. Nitekim gerilla kadınların erkek ve kadınlar arsındaki cinsel ilişkiden ve doğurganlıktan uzak durması, bu öncü kadroların, erkeğin (dağda ve dağ dışında) üreme araçları üzerinden kurduğu/kurabileceği tahakkümü bir kesintiye uğratma taktiği olarak da okunabilir.
KÖH düşüncesine göre kadın devrimi aynı zamanda toplumsal devrimin imkanı, koşulu ve garantisi. Buraya kadar bir çok açıdan KÖH ve Feminist dünya bakışı kesişiyor. Ancak aramızdaki en büyük fark, feministler, “kimliğim, emeğim ve bedenim benimdir” derken, Kürt Kadın Hareketi “kendimi ben savunurum” diyor.
Nihayetinde her paradigma kendi etik ve estetiğini oluşturuyor. KÖH kadınları ile Türkiyeli feministlerin karşılaşmalarında “bedenim benimdir” demekle “kendimi ben savunurum” demek arasındaki farklar duygularda, bakışlarda, konuşmalarda maddeleşiyor. Bu farklar hem diyaloğun imkanını ve sınırlarını çiziyor, hem de karşılıklı yeniden tariflenmenin ve birbirine bulaşmanın heyecanını diri tutuyor.
Bu heyecan ve diyaloğun temelinde kadınlığın ortak deneyimi var ki; bu deneyimin Türkiye’de ve Kürdistan’daki tezahürlerini anlamak konusunda da daha öğrenecek, söyleyecek çok sözümüz, kavramsallaştırması gereken çok hatıra var.
Kürt kadınları kendi etik ve estetiklerini oluştururken ve mücadelelerini sürdürürken büyük bedeller ödediler. Hem can kaybından, hem de hüzünden, yastan bahsediyorum. Bizler de çok başka açılardan gazetelerin üçüncü sayfalarında dayak yedik, öldürüldük. Bizlerin kendimizi savunmaya, Kürt Özgürlük Hareketi’ndeki kadınların da bedenlerini dağdan topluma, ulustan kadınlığa almaya doğru yolunda, Rojava devrimi birbirimize en çok bulacağımız alanlardan biri olma potansiyelini taşıyor.
Rojava’da Kadın Devrimi
Rojava Devrimi kadınlar açısından bakıldığında öncelikli olarak bir öz savunma devrimi olarak nitelenebilir. Elbette yukarıda da bahsettiğim gibi öz savunmayı üretim, üreme ve savunma işlerinin tamamına başkalarının el koymasını engellemek olarak tariflediğimiz ölçüde. Bu el koymanın engellenmesinin yerel ayağını kadınların eşit temsili ve kadın meclisleri oluşturuyor.
Rojava’da demokratik özerkliğin yapı taşı kurumlarını köy, mahalle, kent ve kanton ölçeklerinde kurulan meclisler, kooperatifler ve akademiler oluşturuyor. Meclisler sorunların konuşulduğu ve çözümlerin oluşturulduğu mercilerken, akademiler demokratik özerklik, demokratik toplum ve kadın özgürlüğü bilincinin geliştirildiği yerler olarak tanımlanıyor. Kooperatifler ise ortaklaşmış ve demokratik üretimin gerçekleşeceği ve kapitalizme karşı kadın merkezli topluluk ekonomilerinin hayata geçirileceği yerler.
Şu an itibariyle her yerel birimde bu üç kurumun da oluşturulmasına çalışılıyor ve meclis çalışmaları hemen hemen bitmiş durumda.
Kadın devrimi hem meclislerde (yani karar verme organlarında) eşit temsil ve eş başkanlık sistemi, hem de kadınlara mahsus (özgün) meclisler, akademiler ve kooperatifler aracılığı ile gerçekleştiriliyor. Şimdilik kadın akademisi sadece Rimelan’da var ve demokratik özerkliğin her aşamasındaki kadınlar buradaki devrelerde çocukları ile birlikte kalarak eğitim görüyorlar. Ancak eğitim ve kadın bilgisi üretimini süreklileştirmek için bu akademilerin her yanı sarması planlanıyor. Şunu da eklemek gerekir ki kadın özgürlüğü, karma eğitimlerin de önemli bir kısmını oluşturuyor.
Kadın kooperatiflerine şu anda ancak kent merkezlerinde rastlamak mümkün. Her ne kadar Kürt Özgürlük Hareketi, kadınların topluluk ekonomisini gerçekleştirecek başat aktörler olduğunu savunsa da, genel olarak kooperatiflerin daha yeni kurulduğu bu süreçte, kadınların oluşturduğu somut deneyimler bir kaç terzihane ile kısıtlı. Ancak bu konuda Derik’deki ekonomi akademisinin kadın birimi oldukça fazla kafa yoruyor ve savaş ekonomisinin ve ambargonun kasıp kavurduğu Rojava’da kadınların emeğini örgütlemesi için hazırlık yapıyor.
Yukarıda da belirttiğim gibi meclisler, kooperatifler ve akademiler, hem genel olarak halkın hem de özgün olarak kadınların özerk ve özgür yaşaması ve kim tarafından yönetilirse yönetilirsin devletleşmeye ve iktidarı tekelleştirmeye (erkekleşmeye) yapısal olarak her zaman meyil edecek merkezi hükümetin alanını kısıtlaması ve bunlara muhalefet etmesi için kurulan yapılar.
Rojava’da bulunan kadın meclisleri yine KÖH ve Abdullah Öcalan’ın demokratik özerkliğin inşasının mümkün kılmasını sağlayacağını ön gördüğü 8 boyut üzerinden inşa ediliyor. Bu 8 boyutun elbette hepsi her yerde gerekli değil. İhtiyaca göre meclisler komiteler kuruyor. Ancak bu komiteler de şu an yeni yeni işlevselliğe kavuşuyor. O sebeple 8 boyut bağlamını yerel meclislerdense kanton ölçeğinde ele almak doğru olur.
Kanton ölçeğine baktığımızda her ne kadar tüm alanlarda kadınların eşit temsili ve özgün örgütlenmesi sağlansa da kadın asayişi, kadın evleri ve kadın diplomasisinin Rojava Devrimi’ne kadın karakterini kazandıran en önemli üç kurum olduğunu söylemek gerekir.
Kadın Diplomasisi
Çokça seferler belirtildiği gibi Rojava Devrimi’nin en önemli özelliklerinden bir tanesi demokratik özerklik metnini bir anlaşma olarak tanımlaması. Bu anlaşma farklı etnik grup ve toplumsallıkların gönüllü olarak anlaşmaya uyması çerçevesinde güçleniyor ve yaptırımdan ziyade müzakere/mücadele eksenine oturtuluyor. Kadın diplomasisi işte bu müzakere ve mücadelenin failliğini üstlenen en önemli kurumsallaşmış aktörü olarak tanımlanabilir.
Cizire’de ağırlıklı olarak Kürt kadınlardan oluşan ancak Arap ve Süryani kadınların da yer aldığı kadın diplomasisi öncelikle bölgede yaşayan farklı partiler ve etnik gruplarda yer alan kadınlarla ortaklaşmaya ve onları da inşa sürecine katmaya çabalıyor. Bunun yanı sıra Suriye’deki muhalif kadın örgütleriyle de ilişkilenerek ortak bir kadın sesi kurmaya çalışıyor. Aynı şekilde hem diğer parçalardaki Kürt kadınları hem de diğer parçaların sınırları içinde yer aldığı ulus-devletlerin kadın örgütleriyle de ilişkileniyor. Kadın diplomasisi Rojava’da yaşananlara ilgi duyan ve son zamanlarda dünyanın bir çok yerinden gelen heyetlerle de kadın özgürleşmesi ve örgütlenmesini tartışıyor. Tüm bunları yaparken kanton anayasası ve Kürt Hareketi’nin kadın özgürlük paradigmasını hem müzakere hem münakaşa ediyor. Bu konuda örneğin Arap aşiretlerinin, muhafazakar Kürtlerin ve dünyayı ileri/geri kavramlarıyla anlayan batı ideolojisiyle de mücadele ediyor.
Kadın Evleri
Kadın evleri, kadınlarla ilgili ve hukukun “özel” alan olarak tanımladığı tüm sorunları çözmek için kurulmuş. Aile içi şiddetten, boşanmaya, kadın cinayetlerine kadar tüm meseleler bu kurumda üye kadınlar lehine ve kadınlar tarafından çözülmeye çalışılıyor. Bu konuda daha önceden çokça yazdığım ve konuştuğum için kısa geçeceğim. Öncelikle kadınların, üstelik uzmanlaşmamış kadınların sorun tanımlayıcı ve çözücü olarak toplumda yer edinmelerinin ne denli devrimci olduğunun altını çizmek gerekir. Öte yandan bu kurumlar toplumsal inşanın parçası olarak kurulduğu ölçüde, elbette kadınların istekleri, kadın özgürlük paradigması ve toplumsal normlar arasında dengeler kurmak zorundalar. Sadece Kürt kadınların değil, Arap, Türkmen, Çeçen, Süryani kadınların sorunlarını çözmeye adaylar. Bu anlamda belki de Rojava devriminin somutlaşmış etiğini ve estetiğini kuran en önemli mücadele alanları olduğunu söylemek gerekir.
Kadın Asayişi
Belki de Türkiye feminizmi için Rojava’da yaşanan en önemli deneyimlerden biri YPJ ve kadın asayişlerinin biriktirdiği.
Yerim kısıtlı:
Silahlı bir kadın anti-militarizmi temsil edebilir mi? İşte yukarıda anlattığım bağlamın tümünde ve nihayetinde kadınlara ve halklara açılmış savaşın tam ortasında belki de nereden gelirse gelsin bir kadına burası sadece Kürtlerin değil, sadece Suriye’de yaşayagelmişlerin değil benim yerim, aidiyetim dedirten en önemli şey bu: kadınların ellerinde kadınlar için tuttukları silah… Silahın savunma anlamına kavuştuğu, kendi geçiciliğine tanıklık ettiği, eşitlik talebini somutladığı yer: örgütlü kadının eli…