Kobani’nin dört bir yanı düşmanla çevriliyken ve “Kobani asla düşmeyecek” sloganları atarken nasıl “ya düşerse?” diye sormadıysak, açlık grevleri sırasında grevin taleplerini desteklediğimiz eylemlerde nasıl “ya talepler gerçekleşmez ölümler başlarsa?” diye sormadıysak, bugün de “ya hdp barajı geçemezse?” diye sormuyoruz. AKP “kebap yiyorlar,” “Kobani düştü düşecek,” “hdp barajı geçemezse süper olacak” diye dursun. Hakikatin en büyük düşmanlarından birinin yorgunluk, rehavet olduğunu söylüyor Badiou. Son güne kadar Kobani gibi açlık grevleri gibi aciliyetle, can siperhane çalışılırsa hakikat HDP’yi tarihle ödüllendirecektir. Tüm istatistiklerden, araştırmalardan daha çok buna güveniyorum.
*********
Boğaziçi Üniversitesi zamanın önemli antropologlarından olan Michael Taussig’i ağırlıyor. Laik, mantıklı ve pozitivist kültür ve tarih anlatılarına karşı yıllardır bayrak açmış, taşı, toprağı, bedeni, sıcağı, duayı ve büyüyü, Kolombiya’nın asırlık şiddet ve eşitsizlik deneyimine bakarak anlatmaya çalışmış bir antropolog. Taşın, toprağın, bedenin, sıcağı dilde taklit etmenin, onlara öykünerek yazmanın, onları var olan dilde temsil etmekten hatta belki de onları kapalı ve bütüncül anlam zincirlerine oturtmaktan daha öğretici olduğunua dair metodolojiler geliştirmiş biri. Kobani ve Rojava’yı Amerikan anarşistlerinden öğrenmiş. Herkes gibi o da merak içinde elbette.
Şu sıralar bir kaç iş birden yapıyor. Bir yandan büyük ziraat şirketlerinin dünyanın her yerinde yarattığı benzersiz yıkımı anlatıyor. Tohumlar, ürün satışları, ilaçlama ve benzer her bir konuda tam kapitalistleşmeyi, şimdi dünyanın her bir yerinde yetiştirilen Afrika palmiyeleri üzerinden anlatıyor.
Bir de hile ile uğraşıyor. Hile ve büyü üzerine tartışmalar yaptık uzun uzun. Sermaye, devlet, devrim, direniş gibi kavramların hile ve büyü arasında sallanışını konuştuk.
Benim tüm gündemim Kobani, HDP, süreç elbette ki. Hiç bir kavrama, özgürlük hareketinin kavramları ile test etmeden güvenemiyorum. Özellikle tarih söz konusu olduğunda özgürlük hareketinin bütüncül bakış açısı ve Taussig’in doğanın tarihi ve tarihin doğallaşışı arasındaki diyalektiği anlatışı birbirine kimi zaman yakınlaşıyor, kimi zaman uzaklaşıyor. Ancak özellikle pozitivizme karşı anlatı ve yazı arayışlarının ortaklığı her karşılaştığım ve dinlediğim düşünürün Kürt hareketine olan ilgisini arttırıyor.
Bu arada Amerika’daki anarşistlerin neanderthal’lerle ilgilendiğini, insanın özü olan bu cinsin yaşam ve beden bilgisine merak sardıklarını öğrendim. Aynı dili konuşabilsek kim bilir Amerikalı anarşistler, kızılderililer, Çinliler, Arap aşiretleri, Kürt köylüleri, Karadenizin dağ köyleri neler neler paylaşıcaz. Nasıl bir bilgi, nasıl bir sezgi geliştiricez. Modernitenin bedenimizin hafıza ve deneyimini kesatlaştırmasına, kısırlaştırmasına inat bir beden ortaklığı ve direnci yaratacağız.
*****
Hafta sonu kadınlar süreci kendi açılarından değerlendirmek için toplanıyor. Sadece 2015 yılında yüzden fazla kadının öldürüldüğünü hesaba katarsak toplumsal barışın kadınlar açısından önemi daha da fazla ortaya çıkacaktır. Kadınlar sürecin seçime kurban edilmesi karşısında, sürece katılmamaları, barış mekanizmaların oluşturulmaması karşısında çok güçlü bir söz ve eyletiş içinde olmalılar. Seçim binalarına saldıranlar olduğu kadar, HDP’nin yeni sözünü duyanlar da var. Hem bu sözü kadınlar arasında yaymak hem süreçle bağını kurmak ve böylelikle barışın yanında bir kadın hareketini canlandırmak gibi konuların tartışılacağını tahmin ediyorum. Doğrusu süreç başladığından beri tüm farklı kadınların katıldığı bir miting hayalim var. Hem kadın cinayetlerine karşı hem toplumsal barış taraftarı kadın kadına bir şenlik. Bir çeşit öz savunma eylemi.