Yayınlanma tarihi: 22 Ocak 2016 – Yeni Özgür Politika (internet sitesi arşivine erişim bulunmamaktadır)
Barış İçin Akademisyenler dün itibariyle “Bu Suça Ortak Olmuyoruz” kampanyasını 2218 imza ile tamamladılar. Bu esnada Türkiye’de Barış için edebiyatçılar, müzisyenler, tribünler, mühendisler, mimarlar, işsiziler gibi onlarca grubun kurulmasına vesile oldular ve desteklerini aldılar. Gene onlarca uluslararası akademik kuruluş ve binlerce akademisyen Barış İçin Akademisyenler’i desteklediklerini açıkladı.
Bu sırada Türkiye’de de eşi benzeri (keşke görülmemiş diyebilsek) Nazi Almanya’sında, İsrail’de, askeri darbe dönemlerinde görülmüş bir nefret ve karalama kampanyasının hedefi oldular.
Bu kadar çok birbirinden farklı akademisyeni bu metini yazmaya iten şey metinde açıkça ifade ediliyor. İşlenen suçlara ortak olunduğu, bunlara rıza gösterildiği, bunların bilinilmediği, bunlara rağmen rahatça hayata devam edilebildiği sanılmasın. Biliniyor, kınanıyor, hesap soruluyor.
Akademisyenler yıllardır konuk edildikleri, araştırma yaptıkları, konferanslara katıldıkları, dertleştikleri, dost edindikleri şehirler yerle bir olurken, muhabbet ettikleri insanlar ve çocukları öldürülürken susmuyorlar.
Bugüne kadar Türkiye’de onlarca imza metni imzalandı. Bu metini belki bu kadar güçlü kılan arkasındaki imza sayısı kadar, hakikatlerin ve taleplerin de bu kadar açıkça ve dolandırmadan söylenmesiydi.
Akademisyenlerin üniversitelerinde çalıştıkları, vatandaşları oldukları ve temsiliyet ilişkisi içinde oldukları devlete doğrudan seslenmesiydi. İşlerine son verilme tehditlerine ve isimlerinin nefret mesajlarına konu olmasına rağmen toplumsal görevlerine, yani hakikati anlatmaya sadık kalmalarıydı.
Bu vesileyle hem akademisyenler, hem de çevrelerindekiler korku, karalama, gerçeği saptırma, bölme, düşmanlaştırma ve linç politikasının işleyişine dair onlarca kitap yazacak kadar da deneyim kazanmış oldular.
Antidemokratik bir ortamda doğruyu söylemenin ve yapmanın çeşitli bedellerine ve doğruyu söylemek ve yapmaktan başka hiç bir seçenek olmadığına tanık oldular.
Gerçekten bir imza kampanyası nedir ki? İnsanlar her gün ölürken nedir ki?
Tahminimce şimdi imza atan bir çok insanın başta kampanyaya katılmamasının sebebi imza atmanın politik eylem olmadığını düşünmeleri, yaşadığımız büyük yıkım karşısında imza atıp da suçluluk duygularından arınmanın ayrıcalığını ret etmeleriydi. Daha once bu tür kampanyalara katılmamış bir çok insanın katılmasının sebebi ise tam tersi artık yeter, edi bese, diye bütün beden ve ruhlarının kavrulmasıydı.
Ancak geldiğimiz siyasi noktada bir imza kampanyası bu kadar ciddiye alınabilir, böylesi bir nefretin nesnesi olabilirdi. Kürtleri tamamıyla izole etmek isteyen, Kürtlerle en ufak bir dayanışmaya, muhalefetin en ufak bir sözüne, hakikatin ve hesap sorulmanın zerresine tahammülü olmayan bir iktidar ancak bir paragraflık bir metini böylesine ciddiye alabilirdi.
Evet işletmeye çalışılan yalan rejiminin çatlaklarından bir hakikat damlası daha sızdı. Ama öylesine çürük, öylesine temelsiz bir yapı ki bu, bir hakikat damlası dahi tüm yöneticileri ayağa kaldırıyor. Belli ki bu çatlaktan daha çok hakikat sızacak.