İki Site ve Kadın Cinayetleri

Son bir kaç yılda kadınlar tarafından kadınlara mahsus işletilen çok çeşitli internet siteleri ortaya çıktı. Bunlardan benim takip ettiğim iki tanesi var. Biri 5 Harfliler, diğeri ise Reçel.

İki sitenin kadın sorunsalına yaklaşışı, seslendiği kitle ve ele aldığı konular birbirinden oldukça farklı. 5 Harfliler, Müzeyyen Senar’dan, Philip Seymour Hoffman’a, Susan Sontag’tan Tezer Özlü’ye popüler kültürün en seçkin ikonlarından haberdar, cinsel özgülüğü ve arzuyu feminizmin önemli bir parçası olarak gören, dünyadaki çok farklı kadın ve özgürlük mücadelelerine selam çakan, hem bireysel hikayelere, hem güncel gelişmelere, hem de tarihsel ve edebi araştırmalara yer veren bir site.

Reçel ise çoğunluğu dindar ve örtülü kadınların oluşturduğu ve kısa zamanda çok ciddi popülerlik kazanmış bir blog. Reçel’in de yoğun popüler kültür referansları var. Bu referanslar çoğunlukla Türkiye televizyonlarının programlarına ve gündemine göre belirleniyor. Candan Erçetin- Beyaz atışmasından, evlilik programlarına, dizilere kadar bir çok konu kimi zaman alaylı, kimi zaman eleştirel, kimi zaman da analitik bir biçimde ele alınıyor. Kişisel anlatılar, yorumlar ve denemeler genellikle aile ve akrabalık ilişkilerinden, mahalleden, okuldan bahsediyor ve tüm bu kurumları içerden ve güçlü bir eleştiriye tabi tutuyor.

Bu tür karşılaştırmalar genelde çok daha çoğul ve karmaşık olan iki olguyu fazlasıyla basitleştirir ama o riske rağmen devam edeyim. İlk görüşte 5 Harfliler’in hareketli, kamu yaşamına katılmış, gezen, çalışan, sinemaya, sergiye giden, sevgilisi olan, cinselliğini yaşayan kadınları ile Reçel’in evli, çocuklu, başörtülü, gündüz televizyon programlarının müdavimi, anasına babasına hem düşkün hem küskün kadınları arasında büyük ve hatta kimi zaman uzlaşılmaz gibi görünen farklar var.  Ancak bir konu var ki iki siteyi ortaklaştıryor. O da “had” meselesi.

Kadınlar hayatlarının her saniyesinde “haddi bildirilmek” ve “ayar çekilmekten” muzdaripler. Evde, metroda, otobüste, televizyonda, siyasette… Sürekli bir takım sınırları aşmamaları, yerlerini bilmeleri, kendilerini yönetmeleri gerekiyor. Üslupları, oturmaları, kalkmaları ve arzuları mekansal olarak belirleniyor, en samimi ilişkilerinin gündemi oluyor, devlet, koca, baba, polis tarafından müdahaleye uğruyor.

Nitekim kadınlara karşı uygulanan şiddet de hep kadınların haddini bilmemesinden kaynaklanıyor, arzusunu yönetememesinden… 5 Harfliler sitesinde yer alan ve Emrah Göker’in yaptığı bir araştırma Türkiye’de devlet ve STK’ların uyguladığı politikaların hiç birinin kadınlara karşı şiddeti azaltmadığına dair şüphelerimizi güçlendiriyor.

Kaç gündür televizyonda dönen, yukarıdan atılan bir kovayla karısını defalarca bıçaklamış bir adamın üstüne yürüyen ve kadının son bir kez bıçaklanmasını engelleyen halk kahramanı erkeği izliyorum.

Halk kahramanları haddini aşanlar ve ayar çekilmesine karşı koyabilenlerdir. Ancak bunlar da genellikle erkek olurlar, çünkü nihayetinde iş güce geldiğinde, şiddet araçları erkeklerin elinde tekelleşmiştir. Halk kahramanı kadınların sonu ya çok kısa zamanda ve en sevdikleri eliyle mezarda, ya da itibarsızlıkta biter. Böyle bakıldığında her bir kadın cinayeti mağduru zulüme şahit şehit olarak görülebilir. Televizyondaki yarışmalarda “en cazgır” diye nitelenen kadınların, kadın oylarıyla finallere kalmasında itibarsızlaşan ancak yine de pes etmeyen kadına duyulan hayranlık yok mudur?

Bazen kadınların özgürleşmesi için gerekli olanın anayasal düzenlemeyle her kadına hayatı boyunca bir erkeği öldürme hakkı verilmesi olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin kalbine yayılacak bir korku dışında kadınları neyin özgürleştirebileceğini hayal etmekte zorlanıyorum.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir