Faşizm madem erkeklikten, acıdan ve ölümden besleniyor o zaman Jin Jiyan Azadî!
Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihi, diğer ulus-devlet tarihleri gibi erkekler ile devletin kurduğu iktidar ittifakına dayansa da, cumhuriyetin kuruluş yıllarında medeni kanun, devletin hem babalarına karşı genç erkeklerle hem de eğitim yolu ve çekirdek aile ile üst sınıf kadınlarla kurduğu bir ittifakın aracı olmuştu. Ancak bu ittifak hiçbir zaman alt sınıf kadınları kapsamadı. Ta ki AKP iktidara gelene kadar. AKP hükümetinin iktidara geldikten sonra başardığı en önemli şeyin dar gelirli kadınlarla kurduğu ittifak olduğunu söyleyebiliriz.
AKP iktidara geldiğinde toplum, 1990’ların kirli savaşının yıpranmışlığı ve devletin vatandaşlarına bekleneni verememesi ile birlikte devlet fantezisinin yıkılmışlığı arasında sallanıyordu. Erkekler arası ilişkiler aracılığıyla kurulan derin devlet ifşa olmuş ve erkeklerin şiddetten türeyen sırdaşlığı darbe almıştı. Altyapı sorunlarından, devletin hizmetlerinin eksikliğinden ve sağlık alanındaki kangrenleşmiş hiyerarşilerden en fazla etkilenen ise kadınlardı. Üstelik kadınlar kamusal alanda değerli kılınmış olan maceracı, içkiden, kumardan ve erkek merkezli ilişkilerden zevk alan ve iktidar türeten erkeklik biçimlerinden müzdaripti. Aileye bağlı koca özlemi çekiyor ancak ailenin erkek merkezli ilişkiler karşısında sürekli yenilmesine karşı gelemiyorlardı. Ayrıca özellikle köylerde ve kent çeperlerinde yaşayan kadınlar kamusal temsillerde kendilerini bulamıyorlar, gittikçe daha fazla belediyelere karşı yükselen muhalif alanlarda, sivil toplum kurumlarının kurduğu ilişki alanlarında ve kadınları ve toplumu güçlendirici yardımsever enformel ağlarda yer alıyorlardı. AKP iktidara geldiğinde öncelikle bu kadınları gözeten ve güçlendiren bir ittifaka ve toplumsal yapıya yatırım yaptı.
AKP muhafazarlık üzerinden yükseldi
AKP iktidarının sağlık alanında gerçekleştirdiği dönüşümlerin ve sosyal politikalar aracılığıyla resmileştirdiği ve düzen getirdiği yardım politikalarının en fazla kadınları memnun ettiğini, konut politikaları ve kentsel dönüşümün en fazla apartmanda yaşayan modern, çekirdek aileyi iyi ve özgür yaşam olarak addeden kadınlar arasında taraftar bulunduğunu daha önceden de yazmıştık ki, bu memnuniyet kendini AKP’ye belediye ve genel seçimlerde oy veren kadın sayısı ile de gösteriyor. Aynı şekilde haneyi ve evliliği yücelten AKP politikaları kadınları akrabalık ilişkileri içinde değerli kıldı ve güçlendirdi. Muhafazakarlık; erkekleri evlerine bağlayarak içkisiz, kumarsız, yani aileye zarar vermeyen sosyal yaşam alanlarına yatırımı arttırdı. Erkekler kamusal eğlence alanlarından ayrılarak, ticaret ve siyaset ilişkilerini akrabalık, tarikat ve siyasi parti içinde, içkisiz ve erken biten sohbetlerde kurmaya başladılar. Borçlandırma paranın ev ve araba alımına akmasını sağlayarak “faydasız boş eğlencelerden” uzaklaşmasını böylelikle ailesel olmasını sağladı.
Elbette tüm bunların kadınları özgürleştirdiğini söylemek safdillik olur ancak
2002’den itibaren gelişen mali ve sosyal politikalar sayesinde ve muhafazakarlık zemininde iktidar ile kadınlar arasında sağlam bir ittifakın kurulduğu da açık.
Yeni “makbul” kadınlık tipolojisi
Özellikle belli yapılar içinde yer alan “makbul” kadınları güçlendiren ve yeni bir orta sınıf kadın tipolojisi ortaya çıkartan bir dönem yaşadık. Genç kadınlar ise AKP’nin ve cemaatin açtığı daha ulaşılabilir yeni üniversitelerde, Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen erkeklerle evlenerek ulusal ticaret ve siyaset ağlarının genişlemesinde önemli rol oynadılar. Bu yeni düzenin belki de en önemli sembolü evlilik programlarıydı. Eşini cesaretle arayan, cinsellikten bahsedebilen, arzularından utanmayan, lise ya da üniversite mezunu, Türkiye’nin dört bir yanından olduğu gibi, Azerbaycan, Gürcistan, İran, Irak gibi ülkelerden de gelen kadınların kendilerini ifade etmelerine olanak sağlayan, onları aktörleştiren ve seyirlik kılan alanlardı evlilik programları.
Aynı sıralarda bu “makbul” kadınlık halinden nasibini almayanlar için ise cendere gittikçe daraldı. Kürt kadınları, Alevi ve solcu kadınlar nefret nesnesi haline geldi. Siyasi Kürt kadınları ve Alevi kadınlar adeta canavarlaştırıldı. Laik kadınlar yıkılmaya çalışan düzenle eş değer tutuldular. Son iki yıldır ise AKP’nin faşistleşen rejimi için bu kadınlara karşı biriken nefretin son derece kullanışlı olduğuna ve erkeklikle eş değer biçimde kışkırtıldığına tanık oluyoruz.
Faşizm bir erkek ittifakıdır
Öte yandan şu da açıkça görülüyor: AKP nasıl ki kısa zamanda belli kesimlerden kadınlarla bir ittifak kurduysa, şimdi de aynı hızla bu ittifakı bozabilir. Faşizm içinde kadınları barındırsa da esasta bir erkek ittifakıdır. Çünkü içerdiği şiddet ve sır ağları ancak iktidarın farklı araçlarına ulaşabilir olan erkek aktörler tarafından sürdürülebilir. Nitekim bugün artık Bülent Arınç ve Abdullah Gül gibilerin yerlerini bıraktığı Süleyman Soylu vs. gibi figürler nezdinde “makbul” erkekliğin büyük bir değişime uğradığını, vuran, kıran, fanatik erkek tiplemesinin sokaklara büyük bir huşu ve güvenlik içinde geri döndüğünü, alttan alta biriken ancak görünmez kılınan, sadece zaman zaman kasabalı tecavüz şebekesi erkek devlet haberleriyle gündemimize sızanların, şehvetle sahnelere çıktığını görüyoruz. Faşizm kendine yeni ittifaklar buluyor ve şimdi bir yük haline gelmiş eski ittifaklarını hızla terk ediyor.
AKP’nin eski ittifaklarını, özellikle eskiden ittifak kurmuş olduğu muhafazakar kadınları terk etme ihtimali kadın hareketi için önemli bir fırsat. Bu bize ne gibi alanlar açıyor?
Bizler çoğalmalıyız
Faşizmin kök salmasını mümkün kılan şeylerden biri grupları bölmesi ve ayrıştırması, önce kadınları sonra tüm insanları eve kapatması. Aklında şüpheler olanların birbirleriyle konuşup örgütlenmesini engellemesi. Şimdi artık medyada dolaşan acı hikayeleri, ölüm ve nefret temsilleri, birer korku ve yenilgi nüshası olmaktan öteye geçmiyor. Çoğunluğun yalnızlaşmasını garanti altına alıyor. Oysa bizler çoğalmalıyız. Çoğalmak ise sıradanlaşmaktan geçiyor. O zaman bir ayağımız muhakkak örgütlenme içinde, çoğalma derdinde olmalı. Sıradan ve gündelik olana merakımızı yitirmemeliyiz. Cesaret, neşe, kadınlığımızda var olan sırlar ve sürprizler, dayanma gücü, iyimserlik bizim en önemli sermayemiz. AKP’nin “makbul” kadınlarla her ittifak bozuşuna son derece uyanık olmalı, şimdi yalnız ve güçsüz bırakılması olası bu kadınların yanında yer tutmalıyız.
Faşizm erkeklikten, acıdan ve ölümden besleniyor
Öte yandan zaten uzun zamandan beri özellikle HDP içinde ve çevresinde makbul olmayan kadınlar birlikteler. Bu birliktelikler faşizm tarafından ciddi saldırıya sahne oluyor ama devam ediyor. Her gün yeniden büyük bir emekle bunları örme konusunda oldukça deneyimli ve başarılıyız. Ancak bu birlikteliği sahneye çıkartma konusunda yeterli aracı geliştirdiğimizi söyleyemeyiz. Çoğalmaya çalışırken var olan kadın örgütlenmelerini tek çatıda toplamak genelde bu örgütleri de, çatı örgütünü de atıllaştırmaya sebep oldu. O zaman demek ki birlikte, esnek ve çoğalarak hareket etmenin hem çatıdan hem de “twitter”’dan öte yollarını, araçlarını bulmalıyız. Mektuplar, kermesler, yardım kampanyaları, karşılıklı ziyaretler, taziyeler gibi denenmiş yolları belki tekrar ve yaratıcı bir biçimde aktivize etmek gerekiyor.
Ayrıca “başımıza gelenlerin” uluslararası ölçekte ve küresel olduğunu hatırlarsak, örgütlenmemizin sadece ülke sınırları içinde olmaması gerekiyor. Bunu da hep söyledik ama ne yazık ki kadın özgürleşmesi açısından var olan
uluslararası bürokratik kadın örgütlenmelerini aşamadık. Özellikle Suriyeli, Mısırlı, Libyalı, Yemenli kadınlar bir yandan, bir yandan Anglosaxonlar, bir yandan Afrika, Uzakdoğu tüm kadınlar benzer meselelerle uğraşırken buna özgürlük ismini verecek Marksizm gibi heyecan verici, devrimci, özgürlükçü bir zemine evriltemedik.
Bir kadın liderliğine, basit ve kapsayıcı bir kadın programına ihtiyacımız var. Kendine güvenli, gür, neşeli, meydan okuyan, yakınmayan, çoklu ve çoğul bir kadın sesi oluşturmak elbette kolay değil. Ancak AKP’nin ve dünya küresel güçlerinin faşizmi hakikaten muhafazakarlığın kadınlarla olan ittifakının sonu demek. Faşizm muhafazakarlığın kurduğu sivil ve siyasi alanların gittikçe kadınlara kapanması, kadınların arzularının ve dilinin dışlanması demek. Üstelik bu yapı muhalefeti de erkekleştiren bir yapı. Ancak unutmayalım ki ’90lardan bir süre de olsa umut vaat etmiş 2000lere geçişte kadınların hak ve hukuk mücadelesinden, yardım hareketlerine kadar yayılan örgütlenmeleri ciddi rol oynadı. Bugün geçtiğimiz dönemi kadınlar için özgürlük imkanı haline getirecek uzun soluklu bir kadın birliği sanırım çoğumuzun hayali. Faşizm madem erkeklikten, acıdan ve ölümden besleniyor o zaman Jin Jiyan Azadî!