Yayınlanma tarihi: 9 Mayıs 2014 – Yeni Özgür Politika (internet sitesi arşivine erişim bulunmamaktadır)
Geçen hafta Çermik ve Sur belediyesi eşbaşkanlarının çocukları Rojava’da şehit düştüler. Şimdi Rojava aklımızdan çıkmıyor.
Rojava’yı korumaya nasıl katkıda bulunabilir, nasıl bir seferberlikle Rojava kazanımlarının kalıcılığını sağlarız? Bize ne iş düşüyor?
Dünya Rojava’dan tamamıyla habersiz. Avrupa’nın, Amerika’nın gündemi Ukrayna. Suriye ve Ortadoğu gazetelerde, tartışmalarda neredeyse hiç yer almıyor. Çoğunluk Rojava’yı duymamış dahi. Duyanlar ise IŞİD ve El Nusra aracılığıyla duymuş.
Buna karşı ciddi çalışma yürüten, sürekli Rojava haberleri yapan, bunu İngilizce yayınlarda yaygınlaştıran bir iki gazeteci var elbette. Ama o kadar.
Kürt “lobi”lerinin ve uluslararası Kürt akademisinin çoğunluğunun Barzani’ye ya da Güney Kürdistan modeline yakın olmaları, ya da en azından PKK-PYD hattına mesafeli bakmaları da Rojava’nın gündeme gelmemesine, hatta geldiğinde de oldukça taraflı eleştirilere maruz kalmasına sebep oluyor.
Gezi İsyanı sonrasında dünyanın gözlerinin Türkiye’ye çevrilmesi, hatta hala dünya çapında Gezi’nin tartışılması düşünülünce, Rojava’ya yöneltilmiş bilinçli ya da bilinçsiz ilgisizlik daha da dikkat çekici oluyor.
Öz savunmanın başarılı olması için toplumsal örgütlenme gibi diplomasi de gerekiyor. Bunun en başarılı örneklerinden biri Zapatistalardı. Zapatistalar dünyaya kendilerini anlatma ve dünyanın dikkatini çekme konusunda öylesine yol katetmişlerdi ki, General Marcos sadece bir dünya lideri haline gelmekle kalmamış, Zapatista bölgelerine entelektüel ve siyasi turizm başlamıştı.
İşte bizim Rojava’ya yapabileceğimiz katkı budur. Rojava’ya gitmek, görmek, hikayeleri dinlemek. Rojava’yı dünyaya anlatma ve bu sayede öz savunmayı güçlendirmeye yönelik bir seferberlik yaratmak. Dünyadaki komünist, sosyalist ve feminist hareketlerin tümünü yoldaşlığa davet eden bir çağrı yapmak. Yine kendini soldan, devrimden, eşitlikten yana tanımlayan dünya çapındaki akademisyenlerin katıldığı konferanslar düzenlemek. Gençlere seminerler, fotoğraf albümleri, broşürler temin etmek. Rojava tanıklıklarının dolaşıma girmesi için çeşitli dillerde yayımlanacak kitaplar hazırlamak. Festivallik belgeseller çekmek. Fotoğrafların, tanıklıkların olduğu internet siteleri oluşturmak. Her gün tweet kampanyaları yapmak.
Rojava’nın bir Kürt özerklik deneyimi kadar, bir feminist, sosyalist deneyim olduğunu dünyaya anlatmak ve bu bağlamda çok çeşitli ittifaklar geliştirmek gerek.
Rojava hepimiz için bir devrim onuru ve hayali meselesi.
Bu onur ve hayal için çok çetin bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadelenin diplomatik ayağını ise en sıkı bizler örebiliriz.
Çermik ve Sur eşbaşkanlarına sabır diliyorum. Rojava şu an dünyanın önemli hakikat mekanlarından biri. Bu hakikate sadık bir şekilde mücadele yürüten tüm arkadaşlara da güç diliyorum.
Rojava gibi Kürt Özgürlük Hareketi’nin başka kazanımlarını ve kavramlarını da felsefi boyutta tartışmamız gerektiği düşüncesindeyim. Şimdi HDP ve BDP boyutunda gerçekleşen yeniden yapılanma örneğin örgütsel bir tartışma gibi teorik bir tartışmanın da konusu olmalı. Kürt Özgürlük Hareketi oluşturduğu toplumsal fikriyatı gerçekleştirmenin yolunu genellikle örgütsel dönüşüm olarak belirliyor. Oysa örgütsel dönüşüm yeterli bir araç olmayabilir. Toplum ve örgüt arasındaki ilişkiyi daha fazla tartışmak daha fazla kavramsallaştırmak gerekebilir. Ancak bu elbette başka bir yazının konusu.