Güvenli Bir Toplum Üretmek

      

Geleneksel 1 Mayıs şenlikleri başladı. Buluşucaz-yürüycez-sulanıcaz-gazlanıcaz-kaçışıcaz-tekrar buluşucaz-tekrar yürüycez-tekrar gazlanıcaz. Akşama kadar sürer bu. Sürsün de. 1 Mayıs’a devlete karşı mücadele yakışır. 1 Mayıs’a devletin aslını ifşası yakışır. 1 Mayıs’a beraberlik, ortaklık, yoldaşlık yakışır.

               Ne kadar ilginçtir ki Türkiye şartlarında ortak eylem güven duygusunun sağlandığı neredeyse yegane an olmaya başladı. Meydanlarda, sokaklarda, eylem sırasında polisin gazı, tomanın suyu her ne kadara can güvenliğini tehdit etse de, kaçışır ve toplaşırken insanların birbirlerine güvenmelerini de sağlıyor. Bir günlüğüne de olsa eylem alanları dostane bir birlikteliğin umudunu parlatıyor.

               Onun dışında Türkiye, bilindiği üzere, Avrupa çapında yapılan anketlerde insanların birbirine en az güvendiği ülke olarak göze çarpıyor. Bu güvensizlik gündelik hayatımızın en temel niteliklerinden biri haline gelmiş durumda. Herşey çok çabuk oluyor, çok çabuk düşmanlaşılıyor, çok çabuk nefret üretiliyor, çok çabuk yargılanıyor her şey, çok çabuk cezalandırılıyor. Karşılıklı kuşku sebebiyle herkes gardını almış durumda, kimse birbirini beğenmiyor. Üstelik herkes yarası açık gezdiğinden çokça kavga, çokça gocunma yaşanıyor. Bir hafta geçmiyor ki kolektif hayal kırıklıkları, kolektif yadırgamalar, karalamalar, aklamalar, ifşalar, inkarlar ve imhalar gerçekleşmesin. Böylesine hem acısı yakasında, hem karşısındakine güvensiz, hem kendi korunmasında bir toplumda iş de, aşk da, siyaset de zor.

               Toplumsal güven üretmenin farklı yolları olabilir. Güven ya ortak değerler, ya ortak hukuk, ya ortak deneyimle oluşur. Ortak ahlaki değerleri paylaşmak ve ortak deneyim üretmek genellikle daha küçük toplumlarda gerçekleşir. Bireyselleşmiş, karmaşıklaşmış kapitalist topluluklar herkesi bağlayan bir hukuk düzenini var sayabildikleri ölçüde güvenli yaşayabilir, gündelik hayatını idame ettirebilir. Neoliberal devlet dünyanın bir çok yerinde hukuk düzenini var sayılamaz kıldı. Türkiye’de ise zaten hukuk nüfusun çoğunluğu için sürekli geçersiz kılınıyordu gerçi ama son bir kaç yıldır bir referans noktası bile olamaz hale geldi.

               Herkesin tarihten gelen, yüzleşilmemiş, af dilenmemiş bir yarası olduğu, bu yaranın kendisinin kimlik haline geldiği ve bu çoğul ve çoklu yaraları düzenleyecek hukuğun olmadığı, olamadığı, ortak bir değerler hiyerarşisini üretecek kurumların tamamının (belki de sevindirci bir biçimde) iflas ettiği Türkiye’de güven hissinin böylesi yok olması ve bu yoklukta herkesin birbirinin peşine vermesi anlaşılır bir şey elbette. Ancak üstesinden gelinmeden de ortak mücadele örmek imkansız.

               Herkesin birbirinden farklı yasalara, değerlere, deneyimlere ve yaralara referansla ürettiği bireysellik ve kollektiflikleri toplumsal olarak nasıl düzenleyeceğiz sorunsalına verilen bir cevap demokratik özerklik. Ancak demokratik özerklik hiç yoktan var edilmeyeceğine, yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi Kürdistan’da dahi kendini gösteren son derece güvensiz, kızgın, kırgın, ayrışmış ve kaygılı kent nüfuslarının müdahilliğiyle olacağına göre, siyasi ve toplumsal aktörlere çok iş düşüyor. Hızdan ziyade derin ve yoğun çalışmalar gerekiyor.       

               Siyasetin de kendi güvenli, güvenilir ortamını yaratması gerekiyor. Olağanca şeffaf, olağanca katılımcı olmak ancak katılımcılığın sağlandığı farklı boyuttaki toplulukların da dayatmasız bir eşgüdümünü sağlamak. Karar verme mekanizmalarının tamamını baştan sona demokratikleştirmek ancak bunların birbirine uyumunun, ortak değerler üretimini gözetmek. Bunların hızlı süreçler olmadığını düşünüyorum. Barış süreci ve demokratikleşme hukuki düzlemde hızla mücadele edilmesi gereken konular, ancak demokratik toplum ve barış toplumunu yaratmanın her anının demokratik ve barışçıl olması gerekir. O da çok hızlı olmuyor.

               Sabır da güvenin üretilmesini sağlayan bir unsur. Türkiye’de yoğun yeni teknoloji kullanımı zamanı sıfırladı. Herşey hemen şimdi hallolsun, anlaşılsın, öğrenilsin, cevaplansın zamanlaması insan ruhunu çürütüyor. Tarlanın, çölün, ormanın zamanına uyan tarih şimdi bu yeni zamanla test ediliyor.

               Neyse her daim Biji Yek Gulan!

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir