Kısa kısa

Yayınlanma tarihi: 20 Haziran 2014 – Yeni Özgür Politika (internet sitesi arşivine erişim bulunmamaktadır)

 

İki haftadır yazamadım. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun hızlı çekim gündeminde 2 haftada çok şey oluyor.

Çözüm Çalıştayı, Lice, Diyarbakır’daki anne eylemi, IŞİD, cumhurbaşkanı adayları, HDP kongresi.

Çözüm Çalıştayı hakkında, cumhurbaşkanlığı adaylıkları ve HDP konusunda çokça yazılıp çizildi. Çok da ekleyecek şey yok. HDP için yine de tekrar hatırlatmakta fayda var. Ya tam demokratik olur ve genişler ya da o da eski deneyimlerimiz gibi cürümüne iner.

Lice ve Diyarbakır’a Barış İçin Kadın Girişimi olarak gittik. Bu konuda basın toplantısı da yaptık. Diyarbakır’da iki çok farklı tarihsel izleğin iki büyük barış çığlığı ile karşılaştık. Bir yanda yurtları bir kez daha işgal edilenlerin toprak sızısı. Bir yanda çoktan tanımaz oldukları çocuklarını kaybedenlerin avutulmaz acısı.

Lice çok kararlıydı. Kadınlar ön saflardaydı. Gençlerle beraber sekiz tepe de birden Topkapı Sarayı büyüklüğünde yapılan kocaman kalekollara karşı bedenlerini siper ediyor, düşüyor, kalkıyor, yaralanıyor, her gün bir kez daha safi ve yorgun ruhlarını işgale karşı diriltiyorlardı.

Ramazan’ın cenazesi unutulmazdı. Gelenler bir büyük kartal gibi hareketleniyor sonra kanatlarını yere indirip yaslarını içlerine akıtıyordu. Öyle demlenmiş bir halk işte. Öyle demlenmiş bir öfke, bir yas…

Çocukları gerillaya gitmiş annelerin protestosu da anlatıldığı gibi değildi. Biz “yeter artık herkes elini taşını altına soksun” dışında bir şey duymadık. Çocuğunu Kandil’de görmeye 3 kere çabalamış ve görememiş anneler dahi savaş dursun, hükümet üstüne düşen yapsın diye göz yaşları döküyordu. Asla onursuz değillerdi. Çocuklatı müsterih olsun. Şaşkın ve endişelilerdi. Bize uysun uymasın unutulmamalıdır ki bu da bir barış hareketidir ve yol verilmesi gerekir.

IŞİD’i henüz anlamıyorum. Çalışıyorum. Büyük ihtimal çok parlak, çok kadersiz, çok öfkeli, çok acımasız, bol yanılgılı gençlerin IŞİD’ini anlamak, insancıl bir yanını bulmak vakit alacak.

Ama Şiiler ve Alevilerin böyle bir lüksü elbetteki yok.

Türkiye ve dünya Kürtlere karşı savaşını onyıllardır sürdürüyor. Alevilere karşı da. Kadınlara karşı da.

Savaşın sermayesi gündelik ayrımcılıktır.

Üç haber düştü bu meşgul gündeme. Biri eşcinsel olduğu için görevden alınan bir polis memurunun hikayesi. Biri Şırnak’ta bir hafta içinde ölen dört kişi.

Biri Afgan bir çocuğun gözaltında dövülerek öldürülmesi.

Polis memurunun hikayesinde yetki aşılarak yapılan soruşturmalar, kanunsuz telefon dinlemeleri, dövülen arkadaşların itirafnameleri, tehditler, aile baskısı…

Afgan çocuğun hikayesi yok. Kameralar bozukmuş.

Şırnaklılar toplu ölmediler. Bir aydır ilgimizin sınırı artık 301.

IŞİD ya da Suriye ya da velhasıl neresi isterseniz isteyin, dünyaya komplo tablolarıyla bakılınca pek anlaşılır pek sınıflanabilir oluyor. İran, Amerika ve Katar ve Türkiye’nin emperyalist rüyaları çerçevesinde.

Oysa faşizm, otoriterlik, katliam ve dahi emperyalizm gündelik hayatta kurulur, gündelik hayatta beslene beslene büyür. Sonra eşcinsel polislerin, Afgan mültecilerin, Şırnak’ta göçüklerin, Lice’de yalnızığın, Diyarbakır’da anlaşılmazlığın, gündelik hayatta demokrasi ihilalerinin bedeli IŞİD olur.

Pek zor pek karmaşık pek öfkeli bir coğrafyada belki de bu coğrafyanın silahın en çok kıymete bindiği döneminde, belki de cahilliğimizden ya da cesaretsizliğimizden, insanlık, barış, eşitlik, dostanelik, birliktelik peşinde sürükleniyoruz.

İlkeli olmaya ama idealist olmamaya çabalıyoruz.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir