Yayınlanma tarihi: 6 Şubat 2015 – Yeni Özgür Politika (internet sitesi arşivine erişim bulunmamaktadır)
Seçime doğru hızla yaklaşıyoruz. Bir kaç konuya birden değinicem.
Önce barış süreci ile başlayalım. Açıkçası artık süreç konusunda tamamıyla kayıp durumdayız. O yüzden ancak bazı beyanatlar ve yazılar üzerinden fikir yürütmeye çalışıyoruz. Özellikle en son Abdülkadir Selvi’nin yazısını önemli buluyorum. Yazıda AKP’nin süreçten beklentisi açıkça ortaya konuyor. IŞİD’in bölgedeki varlığı ve IŞİD’e karşı savaşta uluslararası kamuoyu ve koalisyonunun PKK ile ilişkisinin değişmesinin, PKK’yi hepten tasviye etme planlarını boşa çıkardığı ve Türkiye ile çatışmanın son bulmasının ilanının yeterli görüleceği belirtiliyor. Hatta PKK’nin bunu yapmasının, PKK’ye daha büyük bir meşruiyet sağlayacağı dahi iddia ediliyor.
Öte yandan HDP Eşbaşkanı Demirtaş, sürecin demokratikleşme ve Türkiye’nin tüm sorunlarını müzakere etme anlamını taşıdığını tekrarlıyor. Daha önceden de belirttiğimiz gibi zaten muhalif örgütlerle iktidar arasında gerçekleşmiş bir çok müzakere bu iki büyük anlayış farkının çatışması eşliğinde yürüyor.
Bu durumda en önemli mesele aslında paralel hareketlilikler sağlamak. Bir yandan devletle kurulan masada Kürtlerin eşit olarak yaşayabilecekleri bir anlaşma kotarılma mücadelesi verilirken, bir yandan da toplumsal alanda muhalefeti büyütmek. Yani tam da şimdi yapılmaya çalışıldığı gibi. Zaten çözüm ve seçim ondan birbirine bu kadar bağlı. Ancak barajı geçen ve toplumun farklı kesimleriyle müzakere eden bir HDP, sürecin de güvenlik paradigması dışında tartışılmasını garantileyebilir.
Gelelim HDP adayları meselesine. HDP’nin kampanyası kadar hangi adaylarla yoluna devam edeceği de hem herkesin merak konusu, hem de Ferda Çetin’in Y.Özgür Politika’daki yazısında açıkça gösterdiği gibi, yeni Türkiye’nin ve Kürdistan’ın bugünden itibaren icrası.
Elbette adaylar konusunda çeşitli dengeler gözetilecektir. Her ne kadar denge siyasetlerini ve meşhur aday arayışlarını beyhude bulanlardan da olsam, bu reflekslerden kurtulmak mümkün görünmüyor. Ancak seçimin yeni Türkiye hayalini icra etmesini bekliyorsak, ben kendi adıma, toplumsal kesimleri temsil edenleri değil, bunların ta kendisini aday olarak görmek istiyorum. Madencileri, taşeron işçileri, mevsimcilik işçileri, Cumartesi Annelerini, Barış Annelerini, Roboskîlileri, kadınlara karşı işlenen suçların mağdurlarını ve onları savunanları, demokrat meleleri, atanmayan öğretmenleri, TMK’dan yatmış şimdi yaşını almış gençleri, erken evlenmiş gelinleri, üniversiteler tarafından sürekli işten atılmakla tehdit edilen asistanları, zeytincileri, tütüncüleri, 28 Şubat’ta cezaevine girmiş baş örtülü kadınları, Suriyeli mültecilerin hakları için uğraşanları, Êzîdî, Kobanê kamplarında çalışanları. Böyle bir aday listesinin barajı geçmenin değil sadece, üçüncü parti olmanın da yolunu açacağına inanıyorum. Syrizia rüzgarı Yunanistan’ın sorununu iyi tahlil edip alternatif bir dünya ışığını yaktığı için iktidara geldi. Türkiye’nin çokça sorunlarının temellerinden biri temsiliyet problemi. Başka bir ışık, temsiliyeti milli olana indirgeyip vücutlaştıran Erdoğan’a, halkın kendisiyle cevap vererek yakılabilir düşüncesindeyim.
Yakında kamu güvenliği yasası tartışılacak. Bu yasanın geçmemesi, barajı aşmak kadar önemli. Mecburen argümanlar, paradigma dışına çıkılıp hak ve özgürlükler ile güvenlik arasındaki liberal denge üzerine inşa ediliyor. Henüz özgürlük paradigmasının birçok kavramını yeterince basitleştirip popülerleştiremedik. Bunların başında öz savunma geliyor ki sanırım öz savunma meselesi özellikle gençleri katan bir tartışmaya açılmayı ve paradigmatik bir anlayışla somutlaştırılması gerekiyor.