Kısa bir aradan sonra

 

Yayınlanma tarihi: 25 Nisan 2014 – Yeni Özgür Politika (internet sitesi arşivine erişim bulunmamaktadır)

Bir süredir yurtdışında olduğum için köşe yazılarıma ara vermiştim. Bu arada hakkında yazılması gereken oldukça fazla konu birikti. BDP milletvekillerinin HDP’ye geçişi, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Suriye’de artan gerilim ve elbette 24 Nisan. Ancak bu seferlik Türkiye’den biraz uzaklaşmış ve bir çeşit sükunet kazanmış kafamı bir kaç gün daha böyle muhafaza etmek adına bunlardan bahsetmeyi erteliyorum. Onun yerine Amerika’da gerçekleşen ve önde gelen siyaset felsefecileri, antropologlar, tarihçiler ve edebiyat eleştirmenlerinin katıldığı bir konferanstan izlenimlerimi paylaşayım.

Konferans bir çeşit eleştirel kavramsal sözlük oluşturmayı amaçlayan “Siyasi Kavramlar” dergisinin düzenlediği bir dizi toplantının dördüncüsüydü. Ele alınan kavramlar ise “gelişme”, “demokrasi”, “aşk”, “din özgürlüğü”, “hukuk düzeni”, “umut”, “yabancılaşma”, “pornografi”, “geçmiş”, “hafıza”, “insanlık”, “Avrupa”, “İslam”, “ahlak” ve “mit.” Konferansta her biri onlarca tartışmaya konu olmuş bu kavramların elbette tam manasıyla ele alınması amaçlanmıyordu. Katılımcılar bu kavramların düşündürttüğü ancak şimdiye kadar fazla üzerinde durulmamış yanları hakkında konuşmaya davet edilmişlerdi ve bir de kavramı bugünün siyasetini eleştirel ve yenilikçi bir biçimde yeniden düşünecek şekilde eğip bükmeye.

Dediğim gibi konferans katılımcıları dünyaca ünlü bilim insanları idi. Her bir oturumun bir kadın bir erkekten oluşmasına dikkat etmişler. Her bir konuşmacı kendi bilgisi ve tutarlığı içinde hakikaten de eşsiz bir zeka. Ancak şu da bir gerçek ki zekanın hakikaten yenilikçi ve eleştirel bilgi üretmesi için maddi dünyanın çözülmez çelişkilerini deneyimlemesi, onlara çarparak yaralanması gerekiyor. Amerika’da üniversitede olup okuyarak, yazarak olacak şey değil bu. Hatta genel olarak batıda olacak şey değil. Bir kez daha inandım ki dünyada yeni bir şey olacaksa, özgürlük ve eşitliğe dair bir büyük atılım, bir büyük tarihsel dönemeç, onun yeri kesinlikle üçüncü dünya olacak. Asla batı değil.

Dilim döndüğünce sebebini anlatayım. Birincisi şu anda batı siyaset felsefesinde bilgi önce üretiliyor sonra siyasete uyarlanıyor. Yani mesela önce “ahlak” nedir sorusu soruluyor, ya da “geçmiş” nedir? Sonra peki bu kavram siyasetin neresindedir diye ikinci bir adım atılıyor. Ne kavram siyasetin içinden fışkırıyor, ne de siyaset kavramın içinden. Böylelikle siyasetin ivediliği, hayatiliği kavram tarafından görünmez kılınıyor, karşılıklı matlaşılıp, donuklaşılıyor.

Sonra tüm kavramlar felsefi düşüncenin ürettiği bir çeşit normatif mükemmellik içindeyken, dünya kavrama göre hep biraz eksik kalıyor. Kavramı dönüştürmek yerine dünyayı dönüştürmek üzerinden bir hareketlenmeye çağırılıyorsunuz. Elbette dünya dönüşmelidir. Ama dünyanın dönüşmesi dünyanın içinden çıkan gündelik bilginin talep ettiği biçimde olmalıdır. Örneğin bugün “hukuk düzeni” üzerinden bir gündelik talep yok dünyada, katılım üzerinden, çoğulculuk, eşitsizlik, müzakere üzerinden var. Hukuk düzeni kavramı dünyayla ilişkilendiğinde kuşkusuz her yerde noratif bir boşluk yaratıyor: hukuk hiç bir zaman doğru dürüst işlemiyor. Ancak bu üretken bir boşluk değil. Çünkü yeni dünyada o boşluğu doldurmaya talip olanlar eski bir zamandan arta kalanlar. Bu “eskiden kalmalık” ki batının genel durumunu yansıtıyor, konferansın büyük bir kısmını sarıp sarmalamıştı.

Bir de elbette bu kavramların dünyada eksik uygulanmaları ile birlikte çıkan yaralanmışlıkları bilgi üretici değil, incelenecek bir nesne gibi gören bir göz vardı konferansta. Mesela Afrika’da gelişmenin yaraladığı ya da mesela hakikat komisyonlarının eksiklikleri sebebiyle hafızanın yaraladığı insanların bu yaralı hallerinin gündelik yaratıcılığını görmektense, eksikliklerini anlatmaya ve tedaviye dayalı bir bilme biçimi batının kışkırttığı.

Velhasıl kendi kendime biz bu konferansı yapsak hangi kavramlarla dünyaya bakardık, hangi kavramların eleştirel bir sözlüğünü hazırlardık diye sormadan edemedim. Ve Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin son yıllarda ürettiği yeni kavramların epistemolojisi, ontolojisi, metodolojisi üzerine dünyanın ne kadar habersiz olduğu karşısında da canım hakkaten sıkıldı. Eşbaşkanlık, demokratik özerklik, jinoloji, hevallik ilk aklıma gelenler.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir